22 Şubat 2015 Pazar

Öğretmen Öğrenciye Dönüşebilir mi ?


Baştan aşağı bir değişim yaratarak , biraz cesur davranarak, kafamızdaki bütün soruların cevabını çözerek neden biz de yapamayalım.






Emektar eğitimci Scott Henstrand, her gün Brooklyn Ortak Bilimleri Ortaokulundaki tarih sınıfına girer, tahtaya birkaç tane konuşma konusu yazar, daha sonra 11-15 yaşları arasındaki öğrencilerin arasında boş bir sıraya oturur. Onların yaptığını yapar ve konuşmak için onlar gibi parmağını kaldırır.

20 yıllık kariyerinin çoğunu, bir sınıfın yöneticisi olarak, bir öğretmenin en bilindik, aşina rolünü oynadı. Bu yeni yapıya olan yönelme aşamalıydı ve öğrencilerin yaşlarına bakmaksızın temel ihtiyaçlarının paylaşımının gözlemlenmesiyle ortaya çıktı. “Hepsi hayatlarının yükümlülüğünü, idaresini ellerine almak ve yaptıklarının bir anlamı olduğunu hissetmek istediler.”

Nihayet şimdi bulunduğu okuldan memnundu. Ki burada derecelendiren başarı sınavları yerine performans bazlı değerlendirme ve deneysel öğrenme mevcuttu. Daha da önemlisi, öğrenciler (Bu öğrenciler daha çok farklı milliyetlere sahip, düşük gelirli ailelerden gelen, aileleri liseyi bitirememiş karışık gruplardan oluşuyordu.) okulun karar verme komitesinde yer alıyorlardı ve öğretmenlere yaratıcı olmaları, eşitlik mertebesinde çeşitli derecelendirme hakları veriliyordu.

2009’da Henstrand bu tanınan özgürlüğün geliştirilmesi fırsatını kullandı. Temel varsayımları sınayan bir fizik sınıfında oldu bu, özellikle öğretmenlerin geleneksel olarak bilgiyi aktardığı, öğrencilerin bilgiyi hevesle özümsediği ve öğretmenlerin öğrencileri yargılayan yani sorgulamanın olmadığı yargıç oldukları bir sınıfta. “Bu, iktidar mücadelesi olan ve direnişçi bir yapıya neden olur.” dedi.

Bunun yerine, öğrencilerin çözmeleri için problemler verdi. Çocukların oyuncaklarla ve oyun alanı donanımlarıyla nasıl etkileştiğini analiz ederek onları fizik hakkında öğrenmeleri için zorladı. Daha önce etkili yetenekler sergilemiş olan öğrencileri eksikleri olan arkadaşlarına yardım etmeleri için seçti. Öğrencileri aynı zamanda kendileri ve arkadaşları hakkında yeni şeyler öğrenmeleri için cesaretlendirdi.

“Bu, öğrencileri sorumluluk almaya yönlendirdi.” dedi. Birçoğu kendini fizik dersinden hoşlanırken buldu ve Henstrand daha az stres yaşadığını belirtti fakat hala öncü roldeydi.

2012’de bu değişti, yeni bir ‘Büyük Tarih’ adlı ders ismi duyduktan ve okulunda bunun rehberliğinin yapacağının iznini aldıktan sonra (dünyada 100’den fazla sınıf bunu kullanıyor). “Tarihe değişik bakış açılarıyla bakıyoruz; sıradan düz bir müfredatı takip etmek yerine, öğrencilere insan ırkını, evren oluşumu içinde açık uçlu fırsatlar tanıyarak düşünmelerini sağlıyoruz. Geniş, temel bir içerik bilgisini ve ortak bir öğrenme ortamında gelişimini amaçlıyoruz. Biz tarihe öğrencilerin inanması gereken bir olay örgüsü olarak bakmıyoruz.” diyor Henstrand. “Tersine, fikirlerimizi test ediyoruz ve neden onlara inanmadığımızı sorguluyoruz. Bu yaştaki öğrenci grubu daha çok felsefi sorularla yönlendiriliyor. Bizler de öğrencileri yönlendiren rehberleriz. Öğrencileri yönlendiriyoruz, çünkü aynı şeyleri düşünüyoruz; onlar sadece biraz daha duygusal ve bizden daha açıklar, algılayabilirler bazı şeyleri.”



Dersi nasıl organize edeceğini düşünürken, bir eğitimci olarak kendi fikirlerini de test etmeye başladı. Sınıftaki öğrencileri gibi o da düşünmeye başladı.

“Bu, eğitimcilerin gücü kontrol etmediği yani otorite konumunda olmadıkları, değişik bireğitim metodu” dedi. “Bu sınırları yıkıp, kendini eşit görmeye başlamak gibi bir şey. Öğrenebilmek için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Anlamlı ve mantıklı bir hikaye oluşturmaya çalışıyoruz.”

Bilinmeyene doğru uyum sağlamak

Başta otorite konumunda bir öğretmenin olmaması, ilk başta öğrencilerin doldurmaya isteksiz oldukları bir boşluk havası uyandırdı. “İlk başta buna inanmadılar.” dedi Henstrand. “Sonra bunu korkutucu buldular çünkü pasif bir şekilde oturup birinin onlara ne yapacağının söylenmesine alışmışlardı. Ve onlara ne düşündükleri soruldu; çoğu düşüncelerine böylesine saygı gösterildiğine ilk defa tanıklık ettiklerini söylediler. Onlar ki her zaman bir komut almaya ve şunları duymaya alışmışlardı: ‘Ne öğrenmeniz gerektiğini ben biliyorum ve sizlere bunu öğreteceğim.’”

Henstrand derste onların derece derece nasıl yeni buldukları özgürlüğe adapte olduklarını izledi. “Tüm insanlar otonomi ve yaptıkları için bir onay isterler.” dedi. “Bazı öğrencilerin daha fazla onlara ne yapılması gerektiğini duymaya ihtiyaçları var; benim hissiyattım şu ki sadece kendi kaderlerini ve kendi öğrenimlerini yönetme gücü karşısında biraz huzursuzlar.”

“Öğrenciler sınıfı oluşturur, yaratır.” diyor Henstrand. “Bu plansız, kendiliğinden oluşan bir durum, söyledikleri şeyler hariç tabii. Bu tüm eski modelleri yıkan bir sistem.”

Bir konuşturma başlatıcısı olarak, kendine yeni bir rol biçti. “Sorularımı yönlendiriyorum, fakat cevaplarım yok.” diyor. “Bir başka farklı eğitimci başka bir yaklaşım sunabilir. Hepimiz bir öğretim tekniği araştırıyoruz, fakat öğretmenler olarak öğrencileri yönlendiren bir şey bulmak zorundayız. Bu öğrencilerle hazır olmak, aynı sorular için tutkulu olmak, birlikte çalışabilmek, birlikte öğrenebilmek, yeni bir hikaye oluşturmak, tüm bunlarla alakalı bir durum.”

Öğrenciler bir bölüm başlığı geliştirmek ve değerlendirmelerini sergileyebilmek için diğer öğrencileri seçerler. Henstrand öğrencilerin sınıf dışında da sınıfta konuşulan konuları tartıştığını öğrenince bunu bir başarı olarak ele almaya başladı.

“Bir öğrenme kültürü oluşturuyoruz.” dedi Henstrand. “Ne düşündüklerini savunmaya başladılar her ne kadar düşündükleri aileleri ya da diğer yetkili figürler tarafından beğenilmese, eleştirilse bile. Kendi inançlarını test etmeye başladılar, aynı zamanda diğerlerininkini de… Sadece kanıt ve mantık istiyorlar. Artık hiçbir şeyi hemen kabul etmiyorlar, her şeyi sorguluyorlar.”

Diğer öğretmenler de bu gördüklerinden hoşlandılar ve işin içine dahil olmaya karar verdiler. Bu yüzden bu sene Henstrand, iş arkadaşlarına ‘Büyük Tarih’ dersinde danışmanlık yapıyor.

“Değişik bir kafa yapısı gerektiriyor.” diyor. Öğretmek, sınıftaki kişilerle birlikte olan ilişkini de baz alarak daha çok içsel bir yolculuk. Sen de kendini bu eşit seviyede görmeye istekli misin? Herkesin bunun için yeteneği var. Sadece neye inandığına bağlı… Bu sürece ve öğrencilerine inanıyor musun?

Kaynak :

http://www.ikincidort.com/ogretmen-bir-ogrenci-olabilir-mi/#

 http://blogs.kqed.org/mindshift/2013/11/subverting-the-system-student-and-teacher-as-equals/