26 Şubat 2015 Perşembe

KORKMA, DENE!

   Başarısızlıktan korkma. Ama denemeden kaçırdığın şanslardan dolayı endişelen…
İşte bu nedenle yaşamda başarısızlık yokgeri bildirim ve olası fırsatlar var.

   Bu alıntıyla başladık dersimize. Bu aslında sadece hayat bilgisi müfredatını yerine getirmek için değil, çocuklarımızın denemekten, yanılmaktan, düşmekten korkmamaları ve her seferinde yeniden ayağa kalkıp yeniden yeniden denemelerini sağlamak için önemli bir kazanım. Tahtaya yazdığımız yukarıdaki alıntı üzerine düşünmeleri için bir süre verdik, bu alıntıdan ne anladıklarını, ne çıkardıklarını sınıfla paylaşmalarını istedik. Oldukça ilginç ve cesur çıkarımlarda bulunan öğrencilerimiz oldu.

  Ders ne olursa olsun görsel kaynaklardan yararlanmak çok daha kalıcı öğrenmeler sağlıyor. Bunun için dünyaca ünlü kişilerin başarı ve başarısızlık üzerine ilham verici 10 sözünden oluşan bir slayt izledik. İçlerinde M.Kemal Atatürk’ün “Zafer, "Zafer benimdir" diyebilenindir. Başarı ise, "Başaracağım" diye başlayarak sonunda "Başardım" diyebilenindir.” sözü de vardı. İzlediğimiz slayt sonunda öğrencilerimizin başarı, başarısızlık, denemek, vazgeçmemek, pes etmemek gibi anahtar kavramları keşfettiğini gördük ve  bunlarla ilgili kafalarında netleşen düşüncelerini bizlerle paylaşmalarını istedik. 



  Daha sonra bir grup çalışması yapacağımızı söyledik. Bu çalışma için her gruba A3 boyutunda bir kağıt verdik. Bu kağıda denemenin ve pes etmemenin önemini vurgulayacak bir slogan bulmalarını ve dikkat çekecek şekilde kağıdı hazırlamalarını istedik. Aşağıdaki örnekler oldukça dikkat çekiciydi.


   Her bir grup hazırladığı sloganı ve çalışmasını sınıfa sundu. Sınıfın farklı yerlerine astığımız bu çalışmaları diğer gruplarda teker teker dolaşarak daha yakından incelediler. Her öğrenciye verdiğimiz postitler yardımıyla hazırlanan slogan ile ilgili düşüncelerini postitlere yazarak o grubun kağıdına astılar. Böylece her bir grup aslında birbirlerine geri bildirimlerde bulunmuş oldu.





    Birbirlerine verdikleri geri bildirimler sayesinde hem her öğrenci bir sonraki grup çalışmasında nelere dikkat etmesi gerektiğini, hem de birbirlerini olumlu bir dil kullanarak eleştirmenin ne kadar önemli olduğunu keşfetmiş oldular..
    Dersin kapanışında da en beğendikleri sloganı seçtiler:
BAŞARILI OLMAK İÇİN İÇİNDEKİ BAŞARISIZLIK KORKUSUNU YEN!



Tabiat Harikaları

Bugün okulda yaptığımız doğa yürüyüşümüzün adı  Doğanın Sıfatları ve Doğanın Betimlemesi yürüyüşüydü.

Bazı betimleme örnekleri,








25 Şubat 2015 Çarşamba

Sıfatlara Bir De Böyle Bak

Türkçe dersimizde "Sıfatlar" (Ön Adlar) konusuna başladık. Bildiğiniz gibi ön adlar konusu bizim yaş grubumuza göre zor bir konu. Bizim yaş grubumuzdaki öğrencilere öğretmenin sadece düz anlatım yolunu kullanarak bu konuyu kavratması neredeyse imkansız. Zümre arkadaşlarımla birlikte nasıl etkinlikler yaparsak çocukların konuyu kavramasını sağlayabiliriz diye düşündük.

Her öğrencinin kendinden yola çıkarak sıfatları öğrenebileceğine karar verdik. Sıfatlar konumuzu anlattıktan sonra sayı, durum, renk ve biçim sıfatlarını  kendi vücutlarında  gösterebileceklerini anlattık.

ETKİNLİK ZAMANI

Her öğrenciye bir A3 kağıdı verdik. Ortasına bir yuvarlak çizerek kesmelerini istedik. Kestikleri yuvarlağın etrafına kendi dış görünüşlerine ait sıfatları yazmalarını istedik. Daha sonra kendi durumlarını anlatan sıfatları yazmalarını söyledik. Bakın ortaya neler çıktı. :)


























GRAFİK ÇİZME VE ANLAMA BECERİSİ

   
     Verilerin düzenlenmesinde, yorumlanmasında ve sunulmasında grafikler kolaylık ve anlaşılırlık sağlar. Grafiklerin kullanımı sadece fen ve matematikle ilgili alanlarla kısıtlı olmayıp sosyal ve ekonomi ile ilgili alanlarda da önemli bir yer tutmaktadır. Grafikler günlük yaşamda ve özellikle medyada niceliklerin ifade edilmesinde ve bunlara bağlı geliştirilen düşüncelerin desteklenme ve iletişiminde sıkça kullanılmaktadır. Dolayısıyla yaşamımızla ilgili bir çok konuda doğru bilgi edinmede grafiklerden yararlanabilme yeteneğine sahip olmak kaçınılmaz ihtiyaçtır.


GRAFİK ÇİZME VE ANLAMA BECERİSİNİN SAPTANMASI Mehmet Fatih TAŞAR
1 , Şebnem Kandil İNGEÇ
2 , Pervin Ünlü GÜNEŞ
3. G.Ü., Gazi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, ANKARA 
4 G.Ü., Gazi Eğitim Fakültesi, OFMAE Bölümü, ANKARA 


Bodrum'un 2009-2014 yılları arasındaki hava ve deniz suyu sıcaklıklarının ortalamalarını sütun grafiği ile gösterebilir miyiz ? Önce çocukların çok zorlanacaklarını düşündük fakat  etkinlik öyle ilgilerini çekti ki  büyük bir zevkle tamamladılar. Bu da planın güdülenme ve dikkat çekme basamaklarının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi bize.

Çalışmaların daha rahat yapılabilmesi için A3 kağıdı kullandık.

Kurdelaların iplerinin çıkmaması için makasların keskin olması gerekiyor.

Grafik şablonu wordde kolaylıkla hazırlanabiliyor.

Sıcaklık aralıklarının 1 er 1 er artması ( konunun ilk etkinliği olması ve kolaydan zora doğru gitmek açısından ) işimizi kolaylaştırdı.

Grafikler bittikten sonra yorumlama kısmına geçeceğiz ve verilerle problemler kuracağız.

     Çalışmanın değerlendirme aşamasında öğrencilerimizin veri toplama ve verilere uygun grafik tasarlamaları için ödev vereceğiz. Çevresinden toplayacağı verilerle ( araştırarak) kendi grafiklerini oluşturacaklar. Böylelikle bilginin daha kalıcı olmasını sağlayacağız. Örneklerin Bodrum ile ilgili olmasına dikkat edeceğiz. Böylece yakından uzağa ilkesi doğrultusunda etkinliğimizi tamamlamış olacağız.


Çalışmalardan bazı örnekler











23 Şubat 2015 Pazartesi

Canlı Mı Cansız Mı?


 Fen Bilgisi dersimizin konusu "Canlı ve Cansız Varlıklar". Canlılar ile   cansızların  ortak  nelerdir diye sorguladık. . Öğrencilerimizden bir oyuncak hayvan belirlemelerini istedik. Öğrencilerimiz oyuncaklarını seçtikten sonra  bir hayvanla farklılıklarını ve bezer yanlarını düşünmeye başladılar. Hadi bu düşündüklerimizi yazıya dökelim.

 Etkinlik Zamanı





22 Şubat 2015 Pazar

Öğretmen Öğrenciye Dönüşebilir mi ?


Baştan aşağı bir değişim yaratarak , biraz cesur davranarak, kafamızdaki bütün soruların cevabını çözerek neden biz de yapamayalım.






Emektar eğitimci Scott Henstrand, her gün Brooklyn Ortak Bilimleri Ortaokulundaki tarih sınıfına girer, tahtaya birkaç tane konuşma konusu yazar, daha sonra 11-15 yaşları arasındaki öğrencilerin arasında boş bir sıraya oturur. Onların yaptığını yapar ve konuşmak için onlar gibi parmağını kaldırır.

20 yıllık kariyerinin çoğunu, bir sınıfın yöneticisi olarak, bir öğretmenin en bilindik, aşina rolünü oynadı. Bu yeni yapıya olan yönelme aşamalıydı ve öğrencilerin yaşlarına bakmaksızın temel ihtiyaçlarının paylaşımının gözlemlenmesiyle ortaya çıktı. “Hepsi hayatlarının yükümlülüğünü, idaresini ellerine almak ve yaptıklarının bir anlamı olduğunu hissetmek istediler.”

Nihayet şimdi bulunduğu okuldan memnundu. Ki burada derecelendiren başarı sınavları yerine performans bazlı değerlendirme ve deneysel öğrenme mevcuttu. Daha da önemlisi, öğrenciler (Bu öğrenciler daha çok farklı milliyetlere sahip, düşük gelirli ailelerden gelen, aileleri liseyi bitirememiş karışık gruplardan oluşuyordu.) okulun karar verme komitesinde yer alıyorlardı ve öğretmenlere yaratıcı olmaları, eşitlik mertebesinde çeşitli derecelendirme hakları veriliyordu.

2009’da Henstrand bu tanınan özgürlüğün geliştirilmesi fırsatını kullandı. Temel varsayımları sınayan bir fizik sınıfında oldu bu, özellikle öğretmenlerin geleneksel olarak bilgiyi aktardığı, öğrencilerin bilgiyi hevesle özümsediği ve öğretmenlerin öğrencileri yargılayan yani sorgulamanın olmadığı yargıç oldukları bir sınıfta. “Bu, iktidar mücadelesi olan ve direnişçi bir yapıya neden olur.” dedi.

Bunun yerine, öğrencilerin çözmeleri için problemler verdi. Çocukların oyuncaklarla ve oyun alanı donanımlarıyla nasıl etkileştiğini analiz ederek onları fizik hakkında öğrenmeleri için zorladı. Daha önce etkili yetenekler sergilemiş olan öğrencileri eksikleri olan arkadaşlarına yardım etmeleri için seçti. Öğrencileri aynı zamanda kendileri ve arkadaşları hakkında yeni şeyler öğrenmeleri için cesaretlendirdi.

“Bu, öğrencileri sorumluluk almaya yönlendirdi.” dedi. Birçoğu kendini fizik dersinden hoşlanırken buldu ve Henstrand daha az stres yaşadığını belirtti fakat hala öncü roldeydi.

2012’de bu değişti, yeni bir ‘Büyük Tarih’ adlı ders ismi duyduktan ve okulunda bunun rehberliğinin yapacağının iznini aldıktan sonra (dünyada 100’den fazla sınıf bunu kullanıyor). “Tarihe değişik bakış açılarıyla bakıyoruz; sıradan düz bir müfredatı takip etmek yerine, öğrencilere insan ırkını, evren oluşumu içinde açık uçlu fırsatlar tanıyarak düşünmelerini sağlıyoruz. Geniş, temel bir içerik bilgisini ve ortak bir öğrenme ortamında gelişimini amaçlıyoruz. Biz tarihe öğrencilerin inanması gereken bir olay örgüsü olarak bakmıyoruz.” diyor Henstrand. “Tersine, fikirlerimizi test ediyoruz ve neden onlara inanmadığımızı sorguluyoruz. Bu yaştaki öğrenci grubu daha çok felsefi sorularla yönlendiriliyor. Bizler de öğrencileri yönlendiren rehberleriz. Öğrencileri yönlendiriyoruz, çünkü aynı şeyleri düşünüyoruz; onlar sadece biraz daha duygusal ve bizden daha açıklar, algılayabilirler bazı şeyleri.”



Dersi nasıl organize edeceğini düşünürken, bir eğitimci olarak kendi fikirlerini de test etmeye başladı. Sınıftaki öğrencileri gibi o da düşünmeye başladı.

“Bu, eğitimcilerin gücü kontrol etmediği yani otorite konumunda olmadıkları, değişik bireğitim metodu” dedi. “Bu sınırları yıkıp, kendini eşit görmeye başlamak gibi bir şey. Öğrenebilmek için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Anlamlı ve mantıklı bir hikaye oluşturmaya çalışıyoruz.”

Bilinmeyene doğru uyum sağlamak

Başta otorite konumunda bir öğretmenin olmaması, ilk başta öğrencilerin doldurmaya isteksiz oldukları bir boşluk havası uyandırdı. “İlk başta buna inanmadılar.” dedi Henstrand. “Sonra bunu korkutucu buldular çünkü pasif bir şekilde oturup birinin onlara ne yapacağının söylenmesine alışmışlardı. Ve onlara ne düşündükleri soruldu; çoğu düşüncelerine böylesine saygı gösterildiğine ilk defa tanıklık ettiklerini söylediler. Onlar ki her zaman bir komut almaya ve şunları duymaya alışmışlardı: ‘Ne öğrenmeniz gerektiğini ben biliyorum ve sizlere bunu öğreteceğim.’”

Henstrand derste onların derece derece nasıl yeni buldukları özgürlüğe adapte olduklarını izledi. “Tüm insanlar otonomi ve yaptıkları için bir onay isterler.” dedi. “Bazı öğrencilerin daha fazla onlara ne yapılması gerektiğini duymaya ihtiyaçları var; benim hissiyattım şu ki sadece kendi kaderlerini ve kendi öğrenimlerini yönetme gücü karşısında biraz huzursuzlar.”

“Öğrenciler sınıfı oluşturur, yaratır.” diyor Henstrand. “Bu plansız, kendiliğinden oluşan bir durum, söyledikleri şeyler hariç tabii. Bu tüm eski modelleri yıkan bir sistem.”

Bir konuşturma başlatıcısı olarak, kendine yeni bir rol biçti. “Sorularımı yönlendiriyorum, fakat cevaplarım yok.” diyor. “Bir başka farklı eğitimci başka bir yaklaşım sunabilir. Hepimiz bir öğretim tekniği araştırıyoruz, fakat öğretmenler olarak öğrencileri yönlendiren bir şey bulmak zorundayız. Bu öğrencilerle hazır olmak, aynı sorular için tutkulu olmak, birlikte çalışabilmek, birlikte öğrenebilmek, yeni bir hikaye oluşturmak, tüm bunlarla alakalı bir durum.”

Öğrenciler bir bölüm başlığı geliştirmek ve değerlendirmelerini sergileyebilmek için diğer öğrencileri seçerler. Henstrand öğrencilerin sınıf dışında da sınıfta konuşulan konuları tartıştığını öğrenince bunu bir başarı olarak ele almaya başladı.

“Bir öğrenme kültürü oluşturuyoruz.” dedi Henstrand. “Ne düşündüklerini savunmaya başladılar her ne kadar düşündükleri aileleri ya da diğer yetkili figürler tarafından beğenilmese, eleştirilse bile. Kendi inançlarını test etmeye başladılar, aynı zamanda diğerlerininkini de… Sadece kanıt ve mantık istiyorlar. Artık hiçbir şeyi hemen kabul etmiyorlar, her şeyi sorguluyorlar.”

Diğer öğretmenler de bu gördüklerinden hoşlandılar ve işin içine dahil olmaya karar verdiler. Bu yüzden bu sene Henstrand, iş arkadaşlarına ‘Büyük Tarih’ dersinde danışmanlık yapıyor.

“Değişik bir kafa yapısı gerektiriyor.” diyor. Öğretmek, sınıftaki kişilerle birlikte olan ilişkini de baz alarak daha çok içsel bir yolculuk. Sen de kendini bu eşit seviyede görmeye istekli misin? Herkesin bunun için yeteneği var. Sadece neye inandığına bağlı… Bu sürece ve öğrencilerine inanıyor musun?

Kaynak :

http://www.ikincidort.com/ogretmen-bir-ogrenci-olabilir-mi/#

 http://blogs.kqed.org/mindshift/2013/11/subverting-the-system-student-and-teacher-as-equals/

19 Şubat 2015 Perşembe

Sınıfta oturma düzeni nasıl olmalı?

     Oturma düzenleri:


 Oturma düzenleri tek düze ise ve sürekli aynı yapı korunuyorsa, öğrenciler arka arkaya dizilen sıralarda oturuyor ve sadece birbirlerinin enselerini görebiliyorlarsa böyle bir ortamda sınıf ikliminin olumlu olması beklenemez. Çünkü bu ortam çocukların sağlıklı iletişim kurabilecekleri bir ortam değildir. Böyle bir durumda öğretmenin yapacağı şey, zaman zaman dersin, konunun, yöntemin özelliğine göre oturma düzenlerini değiştirmektir. Burada herhangi bir oturma düzenini ön plana çıkarmak yerine öğretmenin hangi oturma düzenlerini kullanacağına yaratıcılığı oranında karar vermesini beklemek daha sağlıklı olabilir.Bunların yanında sınıfın, öğrencilerin etkinlikler esnasında akran öğrenmelerini gerçekleştirebilecekleri eğitsel gezilere imkan sağlayacak şekilde düzenlenmesi sağlanabilir.




Sınıf içi değişik oturma düzeni örneklerini aşağıdaki tablodan inceleyebiliriz.

Bir Asırlık Öğretmen Mesleğin Sırlarını Anlattı

Öğretmenlik mesleğine gönül veren ve 42 yıl hizmet eden Saadet Berna, 97 yaşında hala okuldan okula koşarak genç meslektaşlarına "Model Öğretmen" olmanın sırlarını anlatıyor.



Öğretmenlik mesleğine gönül veren ve 42 yıl hizmet eden Saadet Berna, 97 yaşında hala okuldan okula koşarak genç meslektaşlarına "model öğretmen" olmanın sırlarını anlatıyor.Saadet Öğretmen, 24 Kasım Öğretmenler Günü öncesi, kendi boyadığı perdeleriyle, renkli koltuklarıyla, zengin kütüphanesiyle kurduğu dünyasının kapılarını AA muhabirine açtı.Atatürk'ün naaşının Dolmabahçe'den Haydarpaşa'ya getirilirken onu havadan takip eden uçağı kullanan pilot eşi Turgut Berna'yı gururla, kalbi delik olduğu için kaybettiği 21 yaşındaki kızını gözleri dolarak ansa da oğlunu ve torunlarını düşünerek kendini mutlu edebilen güçlü bir kadın Saadet Berna.Cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden 97 yaşındaki Saadet Berna, iki yıl önce de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafındanTürkiye'den "aktif yaşlı" seçilerek ülkeyi temsil etti.Dört çocuklu bir ailenin en küçük kızı olarak dünyaya gelen Saadet Berna'nın hem annesi hem de babası öğretmen.Öğretmen olabilmek için çok uğraştığını anlatan Saadet öğretmen, ortaokulu okuduktan sonra Eskişehir Lisesine devam etmek istediğini ancak kız olduğu için alınmadığını anlattı.Saadet Öğretmen, babasına okula devam etmek için çok ısrar ettiğini belirterek, "Babam 'üç kardeşin daha var, farklı bir şehre gönderemem masraflı olur' dedi. Bir sene ağlayarak geçirdim çünkü okumak istiyordum. Sonra bu isteğimi bilen Eskişehir Lisesi'ndeki Öğretmenler Kurulu'nun önerisiyle 1934'de İstanbul'daki Çapa Öğretmen Okulu'na gönderildim" diye konuştu.-"Dünyaya bir daha gelsem yine öğretmenlik mesleğini seçerdim "Atatürk ile ilgili anılarını gözleri dolarak anlatan Saadet Öğretmen, bir gün Atatürk'ün eğitim gördüğü okulu ziyaret ettiğini onu yakından görmenin kendisini çok heyecanlandırdığını söyledi.Atatürk'ün ülkenin düşmanlardan temizlenmesinin ardından öğretmenlere "Türkiye'nin geleceğini siz kuracaksınız", genç subaylara da "siz de memleketi koruyacaksınız" sözleriyle seslendiğini aktaran Berna, bu nedenle Atatürk'ün her iki mesleğe de büyük önem verdiğini vurguladı. Okuldan 1937 yılında mezun olduğunu ve meslek hayatına ülkenin çeşitli illerinde devam ettiğini ifade eden Saadet Berna, "Dünyaya bir daha gelsem yine öğretmenlik mesleğini seçerdim" dedi.Cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden Saadet Berna, öğretmenlere ara tatillerde kendilerini daha iyi yetiştirebilmeleri için kurs verilerek, sertifika alanlara da maaşlarına zam yapılması gerektiğini belirtti.Öğretmenlerin mesai saati kavramının olmaması gerektiğini vurgulayan Berna, "Öğretmenlerin mesai saatiyle kendini bağlaması doğru değil.  . .-"Öğretmenlik hiç bir mesleğe benzemiyor"Meslektaşlarını hiç bir zaman unutmadığını anlatan Berna, okullardan gelen teklifler üzerine deneyimlerini öğretmenlerle paylaştığını, ailelerle konuştuğunu ve öğrencilerle bir araya geldiğini anlattı.Öğretmenlik mesleğinin hiç bir mesleğe benzemediğini dile getiren Berna, "Öğretmenin pedagojik formasyonu olacak yani mesleği uygulama bilgileri olacak, dalında uzman olacak, bir de genel kültürü olacak, çocuklara gelin araştıralım bunu diyecek" ifadesini kullandı.Özel bir okulda müdürlük yaparken birinci sınıf öğrencilerini uyum eğitimi için bir hafta önceden eğitime başlattığını anlatan Berna, bugün de bu uygulamanın olmasının kendisini mutlu ettiğini dile getirdi.Berna, "Öğretmen yaşamıyla model olmalı. Araştırıcı, inceleyici olmalı, geleceğe dönük olmalı, sabırlı olmalı ve sade bir yaşam içinde olmalı" dedi.Emekli öğretmenlerin bütün Türkiye'yi dolaştıkları için pek çok konuda bilgisinin olabileceğine, tecrübelerinden faydalanılabileceğine dikkati çeken Berna, aileler çocuğuyla, yaşamıyla ilgili konularda emekli öğretmenlere danışabileceğini sözlerine ekledi.

İsimler Ne Halde ?

“Somut işlemler döneminde olan öğrencilerimize soyut kavramları öğretmek için nasıl bir yol izlemeliyiz?” Sorusundan yola çıkarak soyut kavramları somutlaştırarak derslerimizi işlemeye gayret ediyoruz.

Bu hafta Türkçe dersimizde “İsmin Halleri” konusuna giriş yaptık. Konumuza günlük hayattan yola çıkarak “5 Beş Kardeş “ hikâyesi ile başladık. (Dikkat çekme)

Hikâyemiz şu şekildeydi:

Günlerden bir gün başparmak, işaret parmağı, orta parmak, yüzük parmak ve serçe parmak (beş kardeş) çok kavga etmiş. ( Burada bu beş parmağın, kardeş olduğu söylenir.) Aslında bu beş kardeş hep kavga ederlermiş. O gün de kardeşler oyuncak kavgasına tutuşmuşlar. Hemen hemen her gün kavga etmelerinden sıkılan babaları, bu beş kardeşe bir ders vermek istemiş. Onları kimsenin olmadığı ıssız bir adaya götürmüş. Adaya çocuklarını bırakırken adadan kurtulmalarının mümkün olduğunu ellerine on beş kelimenin yer aldığı bir kâğıt bırakacağını söylemiş. Kâğıdı bırakırken de kâğıttaki kelimelerin ortak bir özelliğinin olduğunu, eğer şifreyi çözerlerse adadan kurtulabileceklerini söylemiş ve gitmiş.

Hikâyemiz burada kesilir ve hikâyede verilen on beş kelime ismin hallerine göre sınıflandırılır. Burada öğrencilerin ismin yalın halinde ek almadığını ve diğer kelimelerde eklerin olduğunu bulmaları için yönlendirici sorular sorulur. (Kaynakça: http://ogrenmeningizemi.blogspot.com.tr/2015/02/s-u-el-i-nhaller-i-ne-debak-merhabalar.html)

Hikâyeden sonra öğrencilerle ismin halleri tek tek açıklanır. Açıklama yaparken “ev” kelimesinden yola çıkılır. Ev kelimesinden yola çıkmamızın nedeni ise onların günlük hayatınla daha çok bağlantı kurabilmelerini bekliyor olmamız.


Bodrum Evleri ile İsmin Hallerini Öğreniyoruz.


Öğrencilerimize 5 tane mavi, 3 tane beyaz renkte kağıt verdik. Beyaz kağıtlara 5 tane Bodrum evi çizip kesmelerini istedik. ( Yönergelerini vererek)  Üzerinde 4 tane kız resmi olan bir kağıt verdik ve kız resimlerini kesmelerini istedik. (Kağıtlardaki çocukların kız olmasının nedeni   kadının toplumun her alanında etkin rol oynaması gerektiğinin önemini vurgulamaktı.) Öğrencilerimizin kestikleri evleri tek tek mavi kağıtlara yapıştırmalarını istedik.Öğrenciler   kestikleri resimlerin 4 tane, fakat ev resimlerinin 5 tane olduğunu söylediler ve bunun nedenini sordular. Buradan yalın halde olacak eve resim  yapıştırmamaları sonucunu çıkartmalarını bekledik.

İsmin ayrılma haline evinden ayrılan ve üniversiteye giden bir öğrenciyi,
İsmin yönelme haline üniversiteyi bitiren ve artık evine dönen bir öğrenciyi,
İsmin belirtme haline uzaktan özlemle evini gösteren bir öğrenciyi,
İsmin bulunma halini de ailesi ile yaşayan bir öğrenciyi tasarlamalarını istedik.




Daha sonra bakın nasıl ürünler ortaya çıktı…











18 Şubat 2015 Çarşamba

Eğlenceli Fen Bilgisi! :)

   Fen Bilgisi dersimizin bu dönem ilk konusu canlılar. Çevremizdeki varlıkları listeleyerek dersimize başladık. Tüm varlıkları listeledikten sonra özelliklerini düşünerek gruplandırmalarını istedik. Öğrencilerimiz saydıkları varlıkları canlı ve cansız varlıklar olarak iki gruba ayırdılar. Canlı varlıklar üzerinde çalışacağımızı söylediğimizde heyecanlarını gözlemlemek çok keyifliydi J

   Canlı varlıkları belirledikten sonra neden bu varlıklara canlı varlıklar diyoruz sorusunu yönelttik. Canlı olmalarını hangi özelliklerinden anlıyoruz, neleri yapabiliyorlar ki bu varlıklara canlı diyebiliyoruz sorularıyla konuyu derinleştirmeye çalıştık. Öğrencilerin yaptıkları yorumlar ve önermeler oldukça ilginçti J

   Canlıların özelliklerini sınıf tartışmasıyla belirledikten sonra öğrencilere renkli kağıtlar dağıtarak bu özellikleri resimleyerek ve kısa cümlelerle açıklayarak anlatmalarını istedik. Ortaya aşağıda göreceğiniz oldukça renkli çalışmalar çıktı J







   Bu sene 3. Sınıflar müfredatına konan fen dersinin öğrencilerin ilgisini çok çektiğini, araştırma ve merak duygularını artırıp onları çevrelerinin farkında olmaya biraz daha yaklaştırdığını gözlemlerimize dayanarak söyleyebiliriz sanırım J

11 Şubat 2015 Çarşamba

Betimleme Kelimelerle Resim Yapma Sanatıdır.


   Bu hafta Türkçe dersinde konumuz betimleyici anlatım tekniği.    Konuyu nasıl daha dikkat çekici hale getiririz diye düşünürken  kayıp suçluları bulmak için polislerin robot resimleri nasıl çizdikleri ile ilgili bir video izleterek konuya giriş yapmak geldi aklımıza.  Robot resim ile suçlunun gerçek görüntüsünün birbirine benzemesi için çizerin çok yetenekli olmasının yanında, anlatıcının da suçluyu  oldukça ayrıntılı bir şekilde tasvir etmesi gerekiyor. Konu çocuklarda oldukça merak uyandırdı. Konuya yardımcı olması açısından aşağıdaki linkten yararlanılabilir.

http://onedio.com/haber/19-robot-resim-ile-gercegi-arasindaki-farklar-benzerlikler-354310



   Daha sonra konuyu pekiştirmek için  neler yapabiliriz diye düşünürken internette "Sesli Betimleme Derneği" diye bir derneğin sayfası ilgimi çekti.  Bu dernek  2011 yılından bu yana sinema, tiyatro, seminer ve konferans gibi alanlarda engellilerin de bilgiye herkesle eşit biçimde erişebilmeleri için , görme engelliler için sesli betimleme, işitme engelliler için yazılı betimleme ve işaret dili çevirileri yapıyor. Derneğin sayfasını derinlemesine incelerken arşiv bölümünde  bir tane sesli betimleme videosu dikkatimi çekti. (çünkü videonun adı "Bodrum Rüyası"   : ) )

   Bu videoyu çocuklara önce görüntüsüz, sadece dinleterek anlatılanları kafalarında canlandırmalarını istedik. Daha sonra da videonun görüntülü halini tahtaya yansıttık. Kafalarında canlandırdıkları ile videodaki gerçek görüntü arasındaki benzerlikleri ve farkları sorduk ve anlatıcının ne kadar detaylı ve akıcı bir dille anlattığına dikkat çektik. Sonrasında böyle harika bir fikirle yola çıkan bu derneğin çalışmalarından bahsederek bu sosyal sorumluluk projesine de dikkat çekmiş olduk.


Sesli Betimleme Derneği
                                                                          Bodrum Rüyası


   Sıra geldi öğrencilerin betimleyici anlatım yaparak bir metin yazmasına. Tahtaya çözünürlüğü yüksek bir Bodrum evinin fotoğrafını (aşağıdaki) yansıtarak Bodrum'u hiç görmeyen bir arkadaşlarına betimleyici anlatım tekniğini kullanarak bir mektup yazmalarını istedik. Sonuçları henüz değerlendirmedik ama öğrencilerin yazarken heyecanlı olmaları ve kafalarını kağıttan kaldırmadan yazmalarını görmek bizi çok mutlu etti. :)


Ortaya Çıkan Birkaç Ürün