26 Şubat 2015 Perşembe

KORKMA, DENE!

   Başarısızlıktan korkma. Ama denemeden kaçırdığın şanslardan dolayı endişelen…
İşte bu nedenle yaşamda başarısızlık yokgeri bildirim ve olası fırsatlar var.

   Bu alıntıyla başladık dersimize. Bu aslında sadece hayat bilgisi müfredatını yerine getirmek için değil, çocuklarımızın denemekten, yanılmaktan, düşmekten korkmamaları ve her seferinde yeniden ayağa kalkıp yeniden yeniden denemelerini sağlamak için önemli bir kazanım. Tahtaya yazdığımız yukarıdaki alıntı üzerine düşünmeleri için bir süre verdik, bu alıntıdan ne anladıklarını, ne çıkardıklarını sınıfla paylaşmalarını istedik. Oldukça ilginç ve cesur çıkarımlarda bulunan öğrencilerimiz oldu.

  Ders ne olursa olsun görsel kaynaklardan yararlanmak çok daha kalıcı öğrenmeler sağlıyor. Bunun için dünyaca ünlü kişilerin başarı ve başarısızlık üzerine ilham verici 10 sözünden oluşan bir slayt izledik. İçlerinde M.Kemal Atatürk’ün “Zafer, "Zafer benimdir" diyebilenindir. Başarı ise, "Başaracağım" diye başlayarak sonunda "Başardım" diyebilenindir.” sözü de vardı. İzlediğimiz slayt sonunda öğrencilerimizin başarı, başarısızlık, denemek, vazgeçmemek, pes etmemek gibi anahtar kavramları keşfettiğini gördük ve  bunlarla ilgili kafalarında netleşen düşüncelerini bizlerle paylaşmalarını istedik. 



  Daha sonra bir grup çalışması yapacağımızı söyledik. Bu çalışma için her gruba A3 boyutunda bir kağıt verdik. Bu kağıda denemenin ve pes etmemenin önemini vurgulayacak bir slogan bulmalarını ve dikkat çekecek şekilde kağıdı hazırlamalarını istedik. Aşağıdaki örnekler oldukça dikkat çekiciydi.


   Her bir grup hazırladığı sloganı ve çalışmasını sınıfa sundu. Sınıfın farklı yerlerine astığımız bu çalışmaları diğer gruplarda teker teker dolaşarak daha yakından incelediler. Her öğrenciye verdiğimiz postitler yardımıyla hazırlanan slogan ile ilgili düşüncelerini postitlere yazarak o grubun kağıdına astılar. Böylece her bir grup aslında birbirlerine geri bildirimlerde bulunmuş oldu.





    Birbirlerine verdikleri geri bildirimler sayesinde hem her öğrenci bir sonraki grup çalışmasında nelere dikkat etmesi gerektiğini, hem de birbirlerini olumlu bir dil kullanarak eleştirmenin ne kadar önemli olduğunu keşfetmiş oldular..
    Dersin kapanışında da en beğendikleri sloganı seçtiler:
BAŞARILI OLMAK İÇİN İÇİNDEKİ BAŞARISIZLIK KORKUSUNU YEN!



Tabiat Harikaları

Bugün okulda yaptığımız doğa yürüyüşümüzün adı  Doğanın Sıfatları ve Doğanın Betimlemesi yürüyüşüydü.

Bazı betimleme örnekleri,








25 Şubat 2015 Çarşamba

Sıfatlara Bir De Böyle Bak

Türkçe dersimizde "Sıfatlar" (Ön Adlar) konusuna başladık. Bildiğiniz gibi ön adlar konusu bizim yaş grubumuza göre zor bir konu. Bizim yaş grubumuzdaki öğrencilere öğretmenin sadece düz anlatım yolunu kullanarak bu konuyu kavratması neredeyse imkansız. Zümre arkadaşlarımla birlikte nasıl etkinlikler yaparsak çocukların konuyu kavramasını sağlayabiliriz diye düşündük.

Her öğrencinin kendinden yola çıkarak sıfatları öğrenebileceğine karar verdik. Sıfatlar konumuzu anlattıktan sonra sayı, durum, renk ve biçim sıfatlarını  kendi vücutlarında  gösterebileceklerini anlattık.

ETKİNLİK ZAMANI

Her öğrenciye bir A3 kağıdı verdik. Ortasına bir yuvarlak çizerek kesmelerini istedik. Kestikleri yuvarlağın etrafına kendi dış görünüşlerine ait sıfatları yazmalarını istedik. Daha sonra kendi durumlarını anlatan sıfatları yazmalarını söyledik. Bakın ortaya neler çıktı. :)


























GRAFİK ÇİZME VE ANLAMA BECERİSİ

   
     Verilerin düzenlenmesinde, yorumlanmasında ve sunulmasında grafikler kolaylık ve anlaşılırlık sağlar. Grafiklerin kullanımı sadece fen ve matematikle ilgili alanlarla kısıtlı olmayıp sosyal ve ekonomi ile ilgili alanlarda da önemli bir yer tutmaktadır. Grafikler günlük yaşamda ve özellikle medyada niceliklerin ifade edilmesinde ve bunlara bağlı geliştirilen düşüncelerin desteklenme ve iletişiminde sıkça kullanılmaktadır. Dolayısıyla yaşamımızla ilgili bir çok konuda doğru bilgi edinmede grafiklerden yararlanabilme yeteneğine sahip olmak kaçınılmaz ihtiyaçtır.


GRAFİK ÇİZME VE ANLAMA BECERİSİNİN SAPTANMASI Mehmet Fatih TAŞAR
1 , Şebnem Kandil İNGEÇ
2 , Pervin Ünlü GÜNEŞ
3. G.Ü., Gazi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, ANKARA 
4 G.Ü., Gazi Eğitim Fakültesi, OFMAE Bölümü, ANKARA 


Bodrum'un 2009-2014 yılları arasındaki hava ve deniz suyu sıcaklıklarının ortalamalarını sütun grafiği ile gösterebilir miyiz ? Önce çocukların çok zorlanacaklarını düşündük fakat  etkinlik öyle ilgilerini çekti ki  büyük bir zevkle tamamladılar. Bu da planın güdülenme ve dikkat çekme basamaklarının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi bize.

Çalışmaların daha rahat yapılabilmesi için A3 kağıdı kullandık.

Kurdelaların iplerinin çıkmaması için makasların keskin olması gerekiyor.

Grafik şablonu wordde kolaylıkla hazırlanabiliyor.

Sıcaklık aralıklarının 1 er 1 er artması ( konunun ilk etkinliği olması ve kolaydan zora doğru gitmek açısından ) işimizi kolaylaştırdı.

Grafikler bittikten sonra yorumlama kısmına geçeceğiz ve verilerle problemler kuracağız.

     Çalışmanın değerlendirme aşamasında öğrencilerimizin veri toplama ve verilere uygun grafik tasarlamaları için ödev vereceğiz. Çevresinden toplayacağı verilerle ( araştırarak) kendi grafiklerini oluşturacaklar. Böylelikle bilginin daha kalıcı olmasını sağlayacağız. Örneklerin Bodrum ile ilgili olmasına dikkat edeceğiz. Böylece yakından uzağa ilkesi doğrultusunda etkinliğimizi tamamlamış olacağız.


Çalışmalardan bazı örnekler











23 Şubat 2015 Pazartesi

Canlı Mı Cansız Mı?


 Fen Bilgisi dersimizin konusu "Canlı ve Cansız Varlıklar". Canlılar ile   cansızların  ortak  nelerdir diye sorguladık. . Öğrencilerimizden bir oyuncak hayvan belirlemelerini istedik. Öğrencilerimiz oyuncaklarını seçtikten sonra  bir hayvanla farklılıklarını ve bezer yanlarını düşünmeye başladılar. Hadi bu düşündüklerimizi yazıya dökelim.

 Etkinlik Zamanı





22 Şubat 2015 Pazar

Öğretmen Öğrenciye Dönüşebilir mi ?


Baştan aşağı bir değişim yaratarak , biraz cesur davranarak, kafamızdaki bütün soruların cevabını çözerek neden biz de yapamayalım.






Emektar eğitimci Scott Henstrand, her gün Brooklyn Ortak Bilimleri Ortaokulundaki tarih sınıfına girer, tahtaya birkaç tane konuşma konusu yazar, daha sonra 11-15 yaşları arasındaki öğrencilerin arasında boş bir sıraya oturur. Onların yaptığını yapar ve konuşmak için onlar gibi parmağını kaldırır.

20 yıllık kariyerinin çoğunu, bir sınıfın yöneticisi olarak, bir öğretmenin en bilindik, aşina rolünü oynadı. Bu yeni yapıya olan yönelme aşamalıydı ve öğrencilerin yaşlarına bakmaksızın temel ihtiyaçlarının paylaşımının gözlemlenmesiyle ortaya çıktı. “Hepsi hayatlarının yükümlülüğünü, idaresini ellerine almak ve yaptıklarının bir anlamı olduğunu hissetmek istediler.”

Nihayet şimdi bulunduğu okuldan memnundu. Ki burada derecelendiren başarı sınavları yerine performans bazlı değerlendirme ve deneysel öğrenme mevcuttu. Daha da önemlisi, öğrenciler (Bu öğrenciler daha çok farklı milliyetlere sahip, düşük gelirli ailelerden gelen, aileleri liseyi bitirememiş karışık gruplardan oluşuyordu.) okulun karar verme komitesinde yer alıyorlardı ve öğretmenlere yaratıcı olmaları, eşitlik mertebesinde çeşitli derecelendirme hakları veriliyordu.

2009’da Henstrand bu tanınan özgürlüğün geliştirilmesi fırsatını kullandı. Temel varsayımları sınayan bir fizik sınıfında oldu bu, özellikle öğretmenlerin geleneksel olarak bilgiyi aktardığı, öğrencilerin bilgiyi hevesle özümsediği ve öğretmenlerin öğrencileri yargılayan yani sorgulamanın olmadığı yargıç oldukları bir sınıfta. “Bu, iktidar mücadelesi olan ve direnişçi bir yapıya neden olur.” dedi.

Bunun yerine, öğrencilerin çözmeleri için problemler verdi. Çocukların oyuncaklarla ve oyun alanı donanımlarıyla nasıl etkileştiğini analiz ederek onları fizik hakkında öğrenmeleri için zorladı. Daha önce etkili yetenekler sergilemiş olan öğrencileri eksikleri olan arkadaşlarına yardım etmeleri için seçti. Öğrencileri aynı zamanda kendileri ve arkadaşları hakkında yeni şeyler öğrenmeleri için cesaretlendirdi.

“Bu, öğrencileri sorumluluk almaya yönlendirdi.” dedi. Birçoğu kendini fizik dersinden hoşlanırken buldu ve Henstrand daha az stres yaşadığını belirtti fakat hala öncü roldeydi.

2012’de bu değişti, yeni bir ‘Büyük Tarih’ adlı ders ismi duyduktan ve okulunda bunun rehberliğinin yapacağının iznini aldıktan sonra (dünyada 100’den fazla sınıf bunu kullanıyor). “Tarihe değişik bakış açılarıyla bakıyoruz; sıradan düz bir müfredatı takip etmek yerine, öğrencilere insan ırkını, evren oluşumu içinde açık uçlu fırsatlar tanıyarak düşünmelerini sağlıyoruz. Geniş, temel bir içerik bilgisini ve ortak bir öğrenme ortamında gelişimini amaçlıyoruz. Biz tarihe öğrencilerin inanması gereken bir olay örgüsü olarak bakmıyoruz.” diyor Henstrand. “Tersine, fikirlerimizi test ediyoruz ve neden onlara inanmadığımızı sorguluyoruz. Bu yaştaki öğrenci grubu daha çok felsefi sorularla yönlendiriliyor. Bizler de öğrencileri yönlendiren rehberleriz. Öğrencileri yönlendiriyoruz, çünkü aynı şeyleri düşünüyoruz; onlar sadece biraz daha duygusal ve bizden daha açıklar, algılayabilirler bazı şeyleri.”



Dersi nasıl organize edeceğini düşünürken, bir eğitimci olarak kendi fikirlerini de test etmeye başladı. Sınıftaki öğrencileri gibi o da düşünmeye başladı.

“Bu, eğitimcilerin gücü kontrol etmediği yani otorite konumunda olmadıkları, değişik bireğitim metodu” dedi. “Bu sınırları yıkıp, kendini eşit görmeye başlamak gibi bir şey. Öğrenebilmek için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Anlamlı ve mantıklı bir hikaye oluşturmaya çalışıyoruz.”

Bilinmeyene doğru uyum sağlamak

Başta otorite konumunda bir öğretmenin olmaması, ilk başta öğrencilerin doldurmaya isteksiz oldukları bir boşluk havası uyandırdı. “İlk başta buna inanmadılar.” dedi Henstrand. “Sonra bunu korkutucu buldular çünkü pasif bir şekilde oturup birinin onlara ne yapacağının söylenmesine alışmışlardı. Ve onlara ne düşündükleri soruldu; çoğu düşüncelerine böylesine saygı gösterildiğine ilk defa tanıklık ettiklerini söylediler. Onlar ki her zaman bir komut almaya ve şunları duymaya alışmışlardı: ‘Ne öğrenmeniz gerektiğini ben biliyorum ve sizlere bunu öğreteceğim.’”

Henstrand derste onların derece derece nasıl yeni buldukları özgürlüğe adapte olduklarını izledi. “Tüm insanlar otonomi ve yaptıkları için bir onay isterler.” dedi. “Bazı öğrencilerin daha fazla onlara ne yapılması gerektiğini duymaya ihtiyaçları var; benim hissiyattım şu ki sadece kendi kaderlerini ve kendi öğrenimlerini yönetme gücü karşısında biraz huzursuzlar.”

“Öğrenciler sınıfı oluşturur, yaratır.” diyor Henstrand. “Bu plansız, kendiliğinden oluşan bir durum, söyledikleri şeyler hariç tabii. Bu tüm eski modelleri yıkan bir sistem.”

Bir konuşturma başlatıcısı olarak, kendine yeni bir rol biçti. “Sorularımı yönlendiriyorum, fakat cevaplarım yok.” diyor. “Bir başka farklı eğitimci başka bir yaklaşım sunabilir. Hepimiz bir öğretim tekniği araştırıyoruz, fakat öğretmenler olarak öğrencileri yönlendiren bir şey bulmak zorundayız. Bu öğrencilerle hazır olmak, aynı sorular için tutkulu olmak, birlikte çalışabilmek, birlikte öğrenebilmek, yeni bir hikaye oluşturmak, tüm bunlarla alakalı bir durum.”

Öğrenciler bir bölüm başlığı geliştirmek ve değerlendirmelerini sergileyebilmek için diğer öğrencileri seçerler. Henstrand öğrencilerin sınıf dışında da sınıfta konuşulan konuları tartıştığını öğrenince bunu bir başarı olarak ele almaya başladı.

“Bir öğrenme kültürü oluşturuyoruz.” dedi Henstrand. “Ne düşündüklerini savunmaya başladılar her ne kadar düşündükleri aileleri ya da diğer yetkili figürler tarafından beğenilmese, eleştirilse bile. Kendi inançlarını test etmeye başladılar, aynı zamanda diğerlerininkini de… Sadece kanıt ve mantık istiyorlar. Artık hiçbir şeyi hemen kabul etmiyorlar, her şeyi sorguluyorlar.”

Diğer öğretmenler de bu gördüklerinden hoşlandılar ve işin içine dahil olmaya karar verdiler. Bu yüzden bu sene Henstrand, iş arkadaşlarına ‘Büyük Tarih’ dersinde danışmanlık yapıyor.

“Değişik bir kafa yapısı gerektiriyor.” diyor. Öğretmek, sınıftaki kişilerle birlikte olan ilişkini de baz alarak daha çok içsel bir yolculuk. Sen de kendini bu eşit seviyede görmeye istekli misin? Herkesin bunun için yeteneği var. Sadece neye inandığına bağlı… Bu sürece ve öğrencilerine inanıyor musun?

Kaynak :

http://www.ikincidort.com/ogretmen-bir-ogrenci-olabilir-mi/#

 http://blogs.kqed.org/mindshift/2013/11/subverting-the-system-student-and-teacher-as-equals/

19 Şubat 2015 Perşembe

Sınıfta oturma düzeni nasıl olmalı?

     Oturma düzenleri:


 Oturma düzenleri tek düze ise ve sürekli aynı yapı korunuyorsa, öğrenciler arka arkaya dizilen sıralarda oturuyor ve sadece birbirlerinin enselerini görebiliyorlarsa böyle bir ortamda sınıf ikliminin olumlu olması beklenemez. Çünkü bu ortam çocukların sağlıklı iletişim kurabilecekleri bir ortam değildir. Böyle bir durumda öğretmenin yapacağı şey, zaman zaman dersin, konunun, yöntemin özelliğine göre oturma düzenlerini değiştirmektir. Burada herhangi bir oturma düzenini ön plana çıkarmak yerine öğretmenin hangi oturma düzenlerini kullanacağına yaratıcılığı oranında karar vermesini beklemek daha sağlıklı olabilir.Bunların yanında sınıfın, öğrencilerin etkinlikler esnasında akran öğrenmelerini gerçekleştirebilecekleri eğitsel gezilere imkan sağlayacak şekilde düzenlenmesi sağlanabilir.




Sınıf içi değişik oturma düzeni örneklerini aşağıdaki tablodan inceleyebiliriz.